Toplantı yeni başladı, patron bir soru yöneltti ve odada garip bir sessizlik havada asılı kaldı. Herkes birbirine bakıyor, kimse buzları kırmak istemiyor. Sonra her zamanki gibi o kişi sahneye çıkıyor: ilk konuşan, sessizliği hep ilk bozan, sanki her zaman söyleyecek bir şeyi varmış gibi görünen kişi. Hiç merak ettiniz mi, bazı insanları hep ilk konuşan olmaya iten şey ne? Doğal liderlik mi, kendini gösterme ihtiyacı mı, yoksa bambaşka bir şey mi? Psikoloji bu konuda oldukça ilginç cevaplar sunuyor ve spoiler: sandığınızdan çok daha karmaşık.
İlk Konuşmak Bir Güç Göstergesi (Farkında Olmasanız Bile)
Önce şu gerçeğe bakalım: çalışma gruplarında ilk konuşan kişi otomatik olarak daha yetkin, daha otoriter ve daha lider olarak algılanıyor. Nokta. Söylediklerinin mantıklı olup olmadığı bile önemli değil, psikolojik etki anında gerçekleşiyor.
Anderson ve Kilduff’ın 2009’da Journal of Personality and Social Psychology’de yayınlanan araştırması, bir grupta ilk söz alan kişilerin resmi bir rolleri olmasa bile doğal lider olarak algılandığını gösterdi. Beynimizin yaptığı bir tür kısayol bu: “eğer ilk konuşuyorsa, muhtemelen işi biliyor”. Bu mekanizmanın evrimsel kökleri var. Kabile grubunda ilk öne çıkan genellikle daha yüksek statüye, deneyime veya cesarete sahip olandı. Bugün şirket toplantı odalarında bu mekanizma hâlâ işliyor. Sessizliği bozan kişi aslında şunu söylüyor: “Burada söz hakkım var ve söyleyeceklerim dinlenmeye değer”.
Bu bilinçli bir strateji olmak zorunda değil. Pek çok insan bunu içgüdüsel yapıyor, ama etki aynı: grubun sosyal hiyerarşisinde kendilerini otomatik olarak bir basamak yukarı yerleştiriyorlar.
Ne Kadar Çok Konuşursanız, O Kadar Lider Görünürsünüz
Başka ilginç bir veri daha var: sadece ilk konuşmak değil, ne kadar konuştuğunuz da önemli. Örgütsel psikoloji araştırmaları, toplantılarda daha çok konuşanların, söylediklerinin gerçek kalitesinden bağımsız olarak daha yetkin ve lider olarak değerlendirildiğini keşfetti. Evet, yanlış duymadınız: başarılı görünmek için çok konuşmak yeterli olabiliyor.
Bu olguya ortaya çıkan liderlik yani emergent leadership deniyor. Leadership Quarterly’de yayınlanan Gündemir ve meslektaşlarının 2019 tarihli meta-analizinde, konuşma sıklığı ile liderlik algısı arasında pozitif bir korelasyon olduğu ortaya çıkıyor. Yani resmi bir rolünüz olmasa bile sık sık ve ilk konuşursanız, zaman içinde grup sizi fiili lider olarak görmeye başlıyor.
Özgüven mi, Görünür Olma İhtiyacı mı?
İşte işin ilginç kısmı burada başlıyor. Her zaman ilk konuşmak iki çok farklı şeyin göstergesi olabilir ve genellikle ikisinin karışımıdır.
Bir yanda yüksek benlik saygısı var. Benlik saygısı yüksek insanlar fikirlerini ifade etmekten korkmazlar. Yargılanmaktan, hata yapmaktan ya da saçma bir şey söylemekten çekinmezler. Onlar için söz almak doğaldır. Judge ve Kammeyer-Mueller’in 2012’de Journal of Applied Psychology’de yayınladığı ve Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği gibi araçlar kullanan araştırmalar, yüksek benlik saygısının ilk konuşmak gibi sosyal risk alma eğilimiyle ilişkili olduğunu gösteriyor.
Öte yanda ise görünür olma ihtiyacı var. Rekabetçi ortamlarda sessiz kalmak “katkıda bulunmuyorsun” ya da daha kötüsü “yokmuşsun gibisin” şeklinde yorumlanabiliyor. Bu yüzden bazı insanlar dahice bir fikirleri olduğu için değil, fark edilme, orada olduklarını gösterme, patronun radarından kaybolmama baskısı hissettikleri için ilk konuşuyorlar.
Örgütsel psikoloji bu davranışa “sesini çıkarma davranışı” yani voice behavior diyor. Frazier ve Fainshmidt’in 2017’de Journal of Management’ta yayınladığı meta-analiz, bu davranışın üç temel faktörle bağlantılı olduğunu buldu: algılanan öz-yeterlilik, psikolojik güvenlik ve meslektaşlar ile yöneticilerden algılanan destek.
Tartışmayı İlk Çerçeveleyen Kişinin Gücü
Kritik bir unsur daha var: ilk konuşanın tartışmayı çerçeveleme gibi muazzam bir gücü vardır. Teknik dilde buna “framing effect” yani çerçeveleme etkisi deniyor. Bir toplantıda söylenen ilk sözcükler, diğer herkesin içinde düşüneceği zihinsel çerçeveyi belirler.
Solomon Asch’ın 1950’lerdeki klasik sosyal uyum çalışmaları ve Psychological Science’ta yayınlanan daha yeni araştırmalar, bir grupta sunulan ilk argümanların sonraki tüm görüşleri orantısız şekilde etkilediğini gösteriyor. Diğer herkes, bilinçsizce de olsa, o ilk çerçeveden hareketle yanıt verme, entegre etme ya da karşı çıkma eğiliminde oluyor.
Kontrol İhtiyacı ve Belirsizliğe Tahammülsüzlük
Bazı insanlar için ilk konuşmak kaygıyı yönetmenin bir yolu. Toplantının başında her zaman biraz belirsizlik vardır: kim konuşacak? Ne hakkında? Nasıl sonuçlanacak? Muğlaklığa iyi tahammül edemeyenler için bu gerilim dayanılmaz. Hemen söz almak, durumun kontrolünü en azından kısmen ele almanın bir yolu.
İlginç başka bir mekanizma daha var: bazı kaygılı insanlar işi kafalarından atmak için ilk konuşuyorlar. Tüm toplantı boyunca “ne zaman konuşacağım, ne diyeceğim” diye kaygılanmak yerine, hemen atlamayı ve stresten kurtulmayı tercih ediyorlar. Hofmann’ın 2007’de Clinical Psychology Review’da yayınladığı sosyal kaygı üzerine klinik araştırma, erken müdahale etmenin beklenti kaygısını gerçekten azaltabileceğini gösteriyor.
Her Zaman İlk Konuşmanın Avantajları ve Gizli Bedelleri
Tamam, avantajları özetleyelim çünkü gerçekler:
- Liderlik algısı: resmi bir rolünüz olmasa bile otomatik olarak daha yetkin ve otoriter görünüyorsunuz
- Görünürlük: patronlar ve karar vericiler sizi fark ediyor, bu da kariyer açısından fark yaratabilir
- Tartışmayı çerçeveleme gücü: karşılaşmanın yönüne ve hangi konuların merkezi olacağına siz karar veriyorsunuz
- Daha iyi hatırlanıyorsunuz: Murdock’un 1962’de keşfettiği öncelik etkisi sayesinde, bir dizide söylenen ilk şeyler daha iyi hatırlanıyor
- Kaygıdan kurtuluyorsunuz: hemen konuşmak bekleme stresini azaltabilir
Ama gizli bedeller de var. Her zaman ilk konuşan siz olursanız, asla dinlemeyen baskın kişi olarak etiketlenme riskiniz var. Gruptaki daha çekingen ama belki daha parlak sesleri farkında olmadan susturabilirsiniz. Gino ve meslektaşlarının 2010’da Organizational Behavior and Human Decision Processes’te yayınladığı araştırmalar, gruplarda dengeli katılımın genel performansı iyileştirdiğini gösteriyor.
Ayrıca hemen konuşma baskısı, az düşünülmüş şeyler söylemenize, sadece sessizliği doldurmak için ham fikirler fırlatmanıza yol açabilir. Ve bu uzun vadede güvenilirliğinize zarar verebilir.
Peki Ya Susanlar? Her Zaman Güvensiz Değiller
Yaygın bir hata, ilk konuşmayanların güvensiz, pasif ya da parlak olmadığını düşünmek. Yanlış. Pek çok insan stratejik olarak önce dinlemeyi, bilgi toplamayı, dinamikleri gözlemlemeyi ve ancak gerçekten önemli bir şeyleri olduğunda müdahale etmeyi seçiyor.
Susan Cain’in 2012 tarihli “Quiet” kitabı ve Grant ve meslektaşlarının 2011’deki ilgili araştırmaları, içedönüklerin genellikle daha yenilikçi katkılarda bulunduğunu çünkü konuşmadan önce düşündüklerini gösteriyor. Stratejik sessizlik, sürekli gevezelikten çok daha güçlü olabilir.
Sorun şu ki, pek çok kurumsal kültür her şeyin üstünde görünürlüğü ödüllendiriyor. Susan kalanlar, dahice fikirleri olsa bile unutuluyor.
En İyi Strateji? İlk Değil, Doğru Zamanda Konuşmak
Akıllıca cevap ne “her zaman ilk konuş” ne de “hep sus”. Cevap şu: “gerçekten yararlı bir şey söyleyeceğin zaman konuş”. Konuyu iyi biliyorsanız ve tartışmaya net bir yön verebiliyorsanız, evet ilk söz alın. Ama bağlamı daha iyi anlamanız gerekiyorsa ya da başkalarının değerli katkıları olabileceğini hissediyorsanız, bekleyin.
Bir toplantıda en etkili kişi en çok ya da ilk konuşan değildir. Doğru anda en değerli katkıyı yapandır. Bazen o sizsiniz, bazen değil. Ne zaman sizin anınız olduğunu anlamak öz-farkındalık, dinleme ve duygusal zekâ gerektirir.
Sonuçta, toplantılarda her zaman ilk konuşan olmak pek çok farklı anlama gelebilir: liderlik isteği, görünür olma ihtiyacı, yüksek benlik saygısı, kontrol yoluyla yönetilen kaygı ya da sadece sessizlikleri doldurma alışkanlığı. Bu motivasyonların hiçbiri kendi başına iyi ya da kötü değil. Önemli olan hangisinin sizin olduğunu tanımanız ve bu davranışı otomatik değil, bilinçli kullanabilmeniz. Çünkü toplantılarda da hayatta da kazanan en yüksek sesle bağıran ya da ilk konuşan değil, ne zaman konuşacağını ve daha da önemlisi ne zaman susup dinleyeceğini bilendir.
İçerik Listesi
