Psikolojiye göre gerçekten kendine güvenen insanların 5 sessiz işareti

Kendinize gerçekten güvenen birini düşündüğünüzde aklınıza ne gelir? Muhtemelen her ortamda yüksek sesle konuşan, sürekli dikkat çeken, her fırsatta başarılarını öven biri canlanıyordur. Hazır olun, çünkü bu fikrinizi tamamen değiştirmek üzeresiniz. Bilim bize bunun tam tersini söylüyor.

Gerçek özgüven bağırıp çağırmaya ihtiyaç duymaz. Gizli bir süper güce sahip olmak gibidir: kimseye söylemek zorunda değilsiniz, davranışlarınızdan belli olur. Psikologlar, gerçekten kendine güvenen insanları sadece rol yapanlardan ayıran kesin işaretler, neredeyse gizli kodlar belirledi. Şimdi sizin de bu gizli güçlere sahip olup olmadığınızı ya da hâlâ başkalarından önce kendinizi ikna etmeye çalışıp çalışmadığınızı keşfetmeye hazır olun.

Eleştirileri Bir Hediye Gibi Karşılarlar

Hemen küçük bir test yapalım. Birisi size “Bak, bence yaptığın şey pek iyi olmadı, farklı yapabilirdin” dediğinde ilk tepkiniz ne oluyor? Eğer aklınızdan “Sen kimsin bana ne yapacağımı söylemek için?” gibi bir şey geçtiyse ya da hemen kendinizi savunma veya karşı saldırı ihtiyacı hissettiyseniz, bir sorunumuz var.

Gerçekten kendine güvenen insanlar çok garip bir şey yapar: dururlar ve dinlerler. Sanki birileri ailelerine saldırmış gibi otomatik olarak savunma moduna girmezler. Neden mi? Çünkü kişisel değerleri yaptıkları her şeyde mükemmel olmaya bağlı değildir.

Yirminci yüzyılın en büyük psikologlarından biri olan Albert Bandura öz yeterlilik kavramını geliştirdi ve bu kavram, kişinin kendi yeteneklerine dair gerçekçi algısını ifade eder. Bu teoriye göre, yüksek öz algıya sahip olanlar eleştirileri kişisel saldırı olarak değil, gelişmek için faydalı bilgiler olarak görür. Bakış açısı tamamen değişir: eleştiri yıkılması gereken bir düşman değil, büyümek için bir müttefikir.

Psikoloji alanındaki uzmanlar, yüksek özgüvenin ayırt edici işaretleri arasında tam da bu yeteneğin, yani eleştirileri tehdit olarak hissetmeden kabul etme becerisinin olduğunu vurgular. Aksine, düşük özgüvene sahip olanlar herhangi bir olumsuz geri bildirimi hemen reddederler çünkü bunu kendi güvensizliklerinin doğrulanması olarak algılarlar.

Günlük hayatta bunun ne anlama geldiğini bir düşünün. Bir hata yaptığınızı söylediğinizde size saldırmak yerine “Haklısın, bunu düşünmemiştim, söylediğin için teşekkürler” diyen biriyle çalıştığınızı hayal edin. O kişi rol yapmıyor, sadece egosunun bir gözlemle çökmeyecek kadar kırılgan olmadığını gösteriyor.

Fikirlerini Başkalarınınkini Yıkmadan Savunurlar

Başka bir klasik durum: bir toplantıdasınız, birisi bir fikir öneriyor ve siz katılmıyorsunuz. Nasıl tepki veriyorsunuz? İlk cümleniz “Hayır, yanılıyorsun” ya da “Söylediklerinin mantığı yok” ile başlıyorsa, iddiacılık maskesi takmış başka bir güvensizlik işareti tespit ettik.

Gerçek özgüvene sahip insanların iletişimsel bir süper gücü vardır: başkasının görüşünü yıkmadan kendi bakış açılarını ifade edebilirler. “Mantığını anlıyorum, ama ben farklı görüyorum çünkü…” ya da “İlginç bir bakış açısı, benim açımdan ise…” gibi şeyler söylerler. Dilbilimsel bir incelik gibi görünebilir ama bundan çok daha fazlası.

Kendi fikirlerinizi geçerli kılmak için başkalarını küçültme ihtiyacı duyduğunuzda, bilinçsizce fikirlerinizin kendi başlarına ayakta duracak kadar güçlü olmadığını iletiyorsunuz. “Benim fikrim ancak seninkisi yanlışsa geçerlidir” demiş gibi oluyorsunuz. Gerçekten kendine güvenen biri, dünyanın tek bir kazanan olabileceği bir savaş alanı olmadığını bilir.

Sosyal davranış üzerine yapılan çalışmalar, sağlam özgüvene sahip insanların başkalarının fikirlerini tehdit olarak algılamadığını doğruluyor. İddialı davranışlar üzerine akademik materyaller tam da bu yönü vurguluyor: kendinden emin olan kişi fikirlerini saldırmaya ya da değersizleştirmeye gerek duymadan saygılı ama kararlı bir şekilde ifade eder.

Etrafınızdaki tartışmaları bu yeni mercekle gözlemlemeyi deneyin. Kim sesini yükseltiyor? Kim sürekli sözünü kesiyor? Kim “açıkçası haksızsın” ya da “biraz aklı olan bunu anlar” gibi ifadeler kullanıyor? Bunların hepsi, kendini korumaya çalışan bir egonun kırmızı bayraklarıdır.

Hata Yaptıklarında Bahane Aramaz, Özür Diler

Bu belki de en nadir ve değerli özelliktir: “Hata yaptım, özür dilerim” diyebilmek ve ardından her şeyi iptal eden o lanet “ama”yı eklememek.

Kaç kez “Sinirlendiğim için özür dilerim ama sen beni kışkırttın” ya da “Haklısın, hata yaptım ama şunu da dikkate almak gerek…” gibi cümleler duydunuz? O “ama”, size şu alarmı veriyor: bu kişi gerçekten sorumluluğu kabul etmiyor, sadece suçun bir kısmını başkasına ya da dış koşullara yıkıyor.

Yüksek özgüvene sahip insanların hatalarıyla tamamen farklı bir ilişkisi vardır. Onlar için hata yapmak, insan olarak hatalı olmak anlamına gelmez. Bu temel bir ayrımdır. Kişisel değeriniz yanılmaz olmaya bağlıysa, her hata varoluşsal bir felakete dönüşür. Ama değerinizin tekil eylemlerinizin ötesinde olduğunu biliyorsanız, bir hata sadece bir hatadır: kabul edilecek, düzeltilecek ve öğrenilecek bir şey.

Bandura’nın öz yeterlilik teorisi bu mekanizmayı mükemmel açıklıyor. Kendi yeteneklerine yüksek algısı olanlar, başarısızlıkları öğrenme sürecinin doğal bir parçası olarak görürler, yetersizliklerinin kesin kanıtı olarak değil. Bu da hataları tamamen yıkılmadan kabul etmeyi mümkün kılar.

Psikoloji uzmanları, yüksek özgüvenin temel özellikleri arasında tam da hatalarının sorumluluğunu mağduriyet ya da aşırı kendi kendini cezalandırma dinamiklerine girmeden üstlenebilme yeteneğini listeler. Bu hassas bir dengedir: hatayı abartmadan ya da küçümsemeden kabul etmek.

Herkes bu yeteneğe sahip olsaydı dünyanın ne kadar farklı olacağını düşünün. Kaç gereksiz tartışma, kaç mahvolmuş ilişki, kaç kayıp büyüme fırsatı sadece birisi bahane eklemeden üç basit kelimeyi söyleyemediği için yaşanıyor?

Kendilerini Değerli Hissetmek İçin Sürekli Onaya İhtiyaç Duymazlar

Beğeniler, yorumlar ve görüntülenme sayıları çağında yaşıyoruz. Her gün hayatımızdan parçalar paylaşıp başkalarının yargısını bekliyoruz. Kaç kez son paylaşımımıza kaç kişinin beğeni yaptığını takıntılı bir şekilde kontrol ederken kendimizi yakaladık?

İşte bu sürekli dış onay ihtiyacı, gerçek özgüvenin tam tersidir. Gerçekten kendine güvenen biri, değerinin Instagram’da kaç kalp aldığından ya da işte kaç kompliman topladığından bağımsız olduğunu bilir.

Dikkat edin, bu insanların takdir edilmekten hoşlanmadığını söylemiyoruz. Sosyal varlıklarız, tanınmak istemek normaldir. Fark “ihtiyaçta” yatar. Düşük özgüvene sahip olan, başkalarının onayına oksijen gibi ihtiyaç duyar: onsuz hiçbir şey ifade etmediğini hisseder. Yüksek özgüvene sahip olan ise takdiri değerlendirir ama kimlik duygusu için ona bağımlı değildir.

Psikolojik danışmanlık üzerine akademik materyaller, başkalarının onayından bağımsızlığın kendine güvenin temel direklerinden biri olduğunu vurgular. Gerçekten emin olan kişi, yalnızken de, kimse bakmıyor ya da alkışlamıyorken de kim olduğunu bilir.

Bu çok somut davranışlara dönüşür. Yüksek özgüvene sahip kişi, karşılaştığı herkese her başarısını anlatmaya ihtiyaç duymaz. Ne kadar mutlu, ne kadar gezdiğini, ne kadar meşgul olduğunu göstermek için sürekli sosyal medyada paylaşım yapmaz. Değerinin onu kimin tanıdığından bağımsız olarak var olduğunu bilerek hayatını yaşar.

Bu İşaretleri Nasıl Fark Edersiniz

Şimdi gerçek özgüvenin temel göstergelerini keşfettiğimize göre, biraz pratik yapma zamanı. İşte günlük hayatta yapabileceğiniz bazı gözlem alıştırmaları:

  • Eleştiri testi: Bir dahaki sefere birisi size küçük bile olsa eleştirel bir gözlem yaptığında, durun ve ilk duygusal tepkinizi gözlemleyin. Savunmacı mıydı? Hemen kendinizi haklı çıkarmaya mı çalıştınız? Yoksa durup nefes alıp o eleştirinin gerçekten bir doğruluk payı taşıyıp taşımadığını düşünebildiniz mi?
  • Anlaşmazlık testi: Birisi sizinkinden farklı bir fikir beyan ettiğinde nasıl tepki veriyorsunuz? Haklı olduğunuzu ve onların haksız olduğunu kanıtlama ihtiyacı mı hissediyorsunuz, yoksa savaş moduna girmeden “Ben farklı görüyorum” diyebiliyor musunuz?
  • Hata testi: Yaptığınız son hatayı düşünün. Kabul etmeniz ne kadar sürdü? Bahane ya da hafifletici koşullar aradınız mı? Yoksa sadece “Hata yaptım” deyip telafi etmeye mi çalıştınız?
  • Onay testi: Bir gün kimsenin onayını aktif olarak aramadan geçirmeyi deneyin. Sosyal medyada paylaşım yapmayın, kompliman aramayın, başarılarınızı anlatmayın. Nasıl hissediyorsunuz? Yine de değerli hissediyor musunuz yoksa boşluk duygusu mu yaşıyorsunuz?
  • Sessizlik testi: Bir grupta konuşmadan, bir şey kanıtlamak zorunda hissetmeden durabiliyor musunuz? Yoksa sessizlik sizi rahatsız edip var olduğunuzu göstermek için onu doldurmaya mı ihtiyaç duyuyorsunuz?

Gerçek Özgüven ile Sahte Özgüven Arasındaki Fark

İşte kritik nokta burası: kendinden emin görünen herkes gerçekten öyle değildir. Hatta çoğu zaman en gürültülü olanlar, en derin güvensizliklere sahip olanlardır. Bu, klasik psikolojik telafi durumudur.

Eleştiri aldığında ilk tepkin ne oluyor?
Savunmaya geçiyorum
Sessizce dinliyorum
Hemen karşı çıkıyorum
Düşünüp yanıt veriyorum

Sahte özgüven izleyiciye ihtiyaç duyar. Aşırı güvenli, neredeyse kibirli davranışlarla kendini gösterir. Bu insanlar sürekli ne kadar iyi olduklarından, ne kadar başarılı olduklarından, başkalarının ne kadar yanıldığından bahsederler. Her zaman kendilerinin kahraman olduğu bir hikaye anlatırlar. Sürekli sözü keserler, seslerini yükseltirler, fiziksel ve duygusal alanı işgalci bir şekilde kaplarlar.

Gerçek özgüven ise sessizdir. Zaten bildiği için bir şey kanıtlamaya ihtiyaç duymaz. Toplantıda çok dinleyen, az konuşan ama konuştuğunda mantıklı şeyler söyleyen kişidir. Yetkili görünmek için cevaplar uydurmak yerine bir şeyi bilmediğini rahatça kabul edendir. Kendini küçülmüş hissetmeden bir meslektaşını bir başarısından dolayı içtenlikle tebrik edebildir.

Modern psikoloji, otantik özgüven ile narsisizm arasında önemli bir ayrım yapar. Otantik özgüven narsisizmden farklıdır ve kişilik psikolojisi alanındaki çeşitli çalışmalara göre, narsisizm genellikle derin bir güvensizliği büyüklenmeci davranışlarla maskeler. Narsist kişi son derece güvenli görünebilir ama bu güven kırılgandır ve sürekli dış onaya bağımlıdır.

Gerçekten kendine güvenen insanların eleştirilere açık olduklarını ve hatalarından öğrendiklerini belirten uzmanlar var. Bu özellikler, görünürdeki mükemmelliğin her ne pahasına olursa olsun korunması gereken narsistik davranışlarda tamamen yoktur.

Gerçek Özgüven Neden Bu Kadar Nadir ve Değerli

Şunu merak ediyorsunuzdur: eğer bu davranışlar bu kadar avantajlıysa, neden herkes böyle değil? Cevap basit ama acı verici: gerçek özgüven inşa etmek emek, zaman ve özellikle filtre olmadan içinize bakma cesareti gerektirir.

Çoğumuz değerimizi dış sonuçlara bağlayan koşullanmalarla büyürüz. İyi notlar aldığımızda, yarışmalar kazandığımızda, iyi izlenim bıraktığımızda ödüllendiriliriz. Başarısız olduğumuzda ise duygusal olarak bile olsa cezalandırılırız. Bu, zihnimizde toksik bir denklem oluşturur: başarı eşittir değer, başarısızlık eşittir değersizlik.

Bu denklemi kırmak, kendiniz üzerinde derin bir çalışma yapmak demektir. Yaptığınız şeyi kim olduğunuzdan ayırmayı öğrenmek demektir. Bandura’nın öz yeterlilik dediği şeyi geliştirmek demektir: her bir eylemin spesifik sonucundan bağımsız olarak, zorlukları karşılama yeteneğinize olan güven.

Eğitim kaynakları, otantik özgüven inşa etmenin dış koşullara bağlı olmayan bir benlik duygusu geliştirmek anlamına geldiğini açıklıyor. Bu, sürekli pratik gerektiren bir süreçtir: kendinizi savunmadan bir eleştiriyi kabul ettiğiniz, haklı çıkarmadan bir hatayı itiraf ettiğiniz, başkasının fikrini yıkmadan bir fikir belirttiğiniz her seferinde bu psikolojik kasınızı inşa ediyorsunuz.

İyi haber şu: özgüven kişiliğin sabit bir özelliği değildir. Kendinizi güvensiz davranışlarda tanırsanız, sonsuza dek düşük özgüvene mahkum değilsiniz. Bu, tıpkı bir kas gibi çalıştırılabilecek bir yetenektir. Başta yorucu olacak, kendinizi savunmasız hissedeceksiniz ama her küçük adım önemlidir.

İlişkilerdeki Etki

Gerçek özgüvene sahip insanların daha sağlıklı ve tatmin edici ilişkileri olmasının bir nedeni var. Bu sihir değil, pratik psikolojidir.

Gerçekten kendine güvenen biriyle birlikteyken, yumurtanın üzerinde yürümek zorunda kalmazsınız. Her küçük gözlemin bir saldırı olarak yorumlanacağından korkmanıza gerek yoktur. Kendiniz olabilirsiniz çünkü o kişi güvende hissetmek için başkalarını kontrol etmeye ihtiyaç duymaz.

Güvensiz insanlar duygusal olarak talepkardır. Sürekli güvence ihtiyacı duyarlar, kolay alınırlar, her şeyi potansiyel bir reddetme olarak yorumlarlar. Onlarla ilişkide olmak mayın tarlasında yaşamak gibidir: ne söylediğinize ve nasıl söylediğinize sürekli dikkat etmelisiniz.

Aksine, sağlam özgüvene sahip olan etrafında güvenli bir alan yaratır. Başarınızdan tehdit hissetmez, sizinle rekabet etmeye ihtiyaç duymaz, her yorgunluk anınızı onu artık sevmediğinizin bir işareti olarak yorumlamaz. Bu, korku ve kontrol yerine karşılıklı güvene dayalı ilişkiler yaratır.

Romantik ilişkilerde bu fark daha da belirgindir. Düşük özgüvene sahip biri aşırı kıskanç, sahiplenici olabilir ve sürekli aşk kanıtları isteyebilir. Yüksek özgüvene sahip biri ise partnere alan verebilir, hayatında başka önemli insanların var olduğunu kabul edebilir, ihtiyaçları ve sınırları drama olmadan net bir şekilde iletebilir.

Arkadaşlıklarda ve profesyonel ilişkilerde de fark çok nettir. Gerçek özgüvene sahip olan, kendini küçülmüş hissetmek yerine başarılarınız için içtenlikle sizi tebrik edebilir. Arkadaşlığınızı kaybetme korkusu olmadan size dürüst geri bildirim verebilir. Kendini yetersiz hissetmeden yardıma ihtiyacı olduğunu kabul edebilir.

Otantik Özgüvene Doğru Küçük Adımlar

Bu makaleyi okurken gelişme alanlarınız olduğunu fark ettiyseniz, işte daha sağlam bir özgüvene doğru yolculuğunuza başlamak için bazı pratik alıştırmalar.

Birincisi: savunmacı kalıplarınızı fark etmeye başlayın. Hemen değiştirmeye çalışmayın, sadece gözlemleyin. Birisi sizi eleştirdiğinde vücudunuzda hangi fiziksel hissi yaşıyorsunuz? Göğüste gerilim mi? Yüzde sıcaklık mı? Midede sıkışma mı? Bu sinyalleri güvensizliğinizin alarm zilleri olarak tanımayı öğrenin.

İkincisi: duraklamayı pratik edin. Savunmacı bir yanıt geldiğini hissettiğinizde, konuşmadan önce üç saniye durun. O üç saniyede nefes alın ve kendinize sorun: “Bu eleştiri faydalı bir şey içeriyor mu?” Her şeye katılmak zorunda değilsiniz ama en azından düşünmek için kendinize zaman tanıyın.

Üçüncüsü: küçük hataları kabul etmeyi çalıştırın. Büyük dramalardan başlamanıza gerek yok. Basit şeylerle deneyin: “Haklısın, o şeyi yapmayı unuttum”, “O bilgi konusunda yanılmışım”, “O bakış açısını düşünmemiştim”. Bunu yaptığınızda dünya yıkılmıyor, bunu fark edin.

Dördüncüsü: onay bağımlılığınızı kademeli olarak azaltın. Kendiniz için güzel bir şey yapmayı sosyal medyada paylaşmadan deneyin. Nasıl hissettiğinizi not edin. Belki yaşadığınız o boşluk hissi mi? Bu, değerinizi hâlâ dış onaya bağladığınızın sinyalidir.

Beşincisi: aktif dinlemeyi pratik edin. Birisi konuştuğunda, özellikle sizinkinden farklı bir görüş ifade ediyorsa, yanıtınızı zihinsel olarak hazırlamak yerine gerçekten ne söylediğine odaklanın. Her şeyle çelişmenin gerekli olmadığını keşfedebilirsiniz.

Bandura’nın öz yeterlilik teorisinin, kendine güvenin aşamalı başarı deneyimleriyle inşa edildiğini önerdiğini unutmayın. Bir gecede dönüşmek zorunda değilsiniz. Savunmacı olmamayı başardığınız her küçük an, haklı çıkarmadan bir hatayı kabul ettiğiniz her sefer, başkasının fikrini yıkmadan bir fikir belirttiğiniz her fırsat, otantik özgüveninizin yapısına eklediğiniz bir tuğladır.

Gerçek Özgüvenin Sessiz Gücü

Bu yolculuğun sonunda bir şey net olmalı: gerçek özgüvenin duyulmak için bağırmasına gerek yoktur. Hayatla yüzleşmenizi sağlayan, sürekli birine bir şey kanıtlamak zorunda kalmadan yaşamanızı mümkün kılan sessiz güçtür.

Bu niteliğe sahip insanlar mükemmel değildir, tüm cevaplara sahip değildir, her zaman kazanmazlar. Ama daha değerli bir şeyleri vardır: filtre olmadan, maske takmadan, yetersiz görülme korkusu taşımadan kendileri olabilme yeteneği.

Çoğunun tanımadığı bir özgürlükle yaşarlar. “Bilmiyorum” deme özgürlüğü, yardım isteme özgürlüğü, yıkılmadan hata yapma özgürlüğü. Paradoks olarak bu kırılganlık onları daha zayıf değil, daha güçlü yapar.

Yani bir dahaki sefere her şeyi kontrol altında gibi görünen, her zaman yüksek sesle konuşan, asla hata kabul etmeyen biriyle karşılaştığınızda kendinize sorun: bu gerçek güç mü yoksa korkuyu gizleyen sadece bir cephe mi? Ve en önemlisi, aynayı kendinize tutun ve aynı soruyu kendinize sorun.

Çünkü sonuçta otantik özgüven bir varış noktası değil, sürekli bir yolculuktur. Kendinize karşı dürüst olma, sınırlarınızı drama yapmadan kabul etme, güçlü yönlerinizi tüm dünyayı ikna etmek zorunda kalmadan tanıma konusunda her gün verilen bir karardır. İşte asıl güç bu sakin kabulün içinde yatar.

Yorum yapın