Kahvaltı sofranızın vazgeçilmezi poğaçaların içinde neler olduğunu hiç merak ettiniz mi? Market raflarında ya da mahalle fırınında karşınıza çıkan bu sade hamur işinin arkasında, çoğumuzun bilmediği bir gerçek gizleniyor. Poğaça gibi günlük tükettiğimiz fırın ürünlerinde kullanılan katkı maddeleri, etiketlerde ya hiç belirtilmiyor ya da anlaşılmaz kodlar halinde saklanıyor. Türkiye’de Türk Gıda Kodeksi ve gıda güvenliği standartları bu konuyu düzenliyor olsa da, pratikte tüketicinin ne yediğini bilmesi her zaman mümkün olmuyor.
Geleneksel Tarifin Ötesinde: Endüstriyel Poğaçada Ne Var?
Geleneksel poğaça tarifi oldukça basittir: un, yağ, maya, tuz ve bazen yumurta. Ancak endüstriyel üretimde işler hiç de bu kadar sade ilerlemiyor. Hamur yumuşatıcılardan koruyuculara, renk verici maddelerden yapı düzenleyicilere kadar onlarca farklı kimyasal bileşen, modern poğaçaların formülasyonunda yer alabiliyor. Gıda katkı maddeleri her zaman zararlı değil; zira Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA) ve benzeri otoritelerce güvenliği değerlendirilmiş katkıların belirli limitler içinde kullanılmasına izin veriliyor. Asıl sorun, tüketicinin bunlardan haberdar edilmemesi ve şeffaflık konusundaki eksiklikler.
Poğaça ve benzeri fırın ürünlerinin endüstriyel üretiminde sıkça tercih edilen katkılar arasında hamur geliştirici olarak bilinen askorbik asit (E300), daha uzun raf ömrü sağlayan kalsiyum ve sodyum propiyonat gibi propiyonik asit türevleri ve hamura yumuşaklık kazandıran mono ve digliseritler (E471) öne çıkıyor. Bunların yanı sıra bazı üreticiler, hamurun işlenebilirliğini artırmak için enzim preparatları ekliyor. Tüm bunlar, mevzuatta izin verilen limitler dahilinde kullanıldığında yasal olarak kabul ediliyor. Ancak özellikle açıkta satılan ürünlerde hangi spesifik katkıların kullanıldığı konusunda şeffaflıkta ciddi eksiklikler var.
Etiket Şifrelerini Çözmek
Paketli poğaçalarda bile içindekiler listesi genellikle muğlak kalıyor. “Emülgatör” gibi genel bir ifade kullanıldığında, hangi spesifik maddenin tercih edildiği belirsizliğini koruyor. E kodları ise tüketici için neredeyse şifre gibi: E471, E481, E472e… Bu kodların ne anlama geldiğini bilen kaç kişi var? Avrupa Birliği ve Türkiye’de, gıda katkıları hem isimleri hem de E numaraları ile etiketlenebiliyor; ancak çoğu tüketici bu numaraların ne anlama geldiğini bilmiyor.
Üstelik açıkta satılan, tartılarak alınan poğaçalarda durum daha da karmaşık. Bu ürünlerde, hazır ambalajlı ürünlerdeki gibi ambalaj üzerinde detaylı bir içerik etiketi bulunmuyor; bileşen bilgisinin satış yerinde tüketiciye yazılı veya sözlü olarak sunulması gerekiyor, ancak pratikte bu her zaman yapılmıyor. Gıda etiketleme konusundaki bu boşluk, tüketici haklarının en çok ihlal edildiği noktalardan biri.
Sağlık Boyutu: Katkılar Ne Kadar Güvenli?
Katkı maddelerinin insan sağlığı üzerindeki etkileri, dozaj ve kullanım sıklığıyla doğrudan ilişkili. Gıda katkıları için uluslararası düzeyde kabul gören yaklaşım, her bir bileşen için Kabul Edilebilir Günlük Alım (ADI) değerlerinin belirlenmesi ve bu sınırların altında kalınmasıdır. Düşük miktarlarda ve mevzuata uygun kullanılan onaylı katkılar, EFSA ve JECFA gibi kuruluşların değerlendirmelerine göre genellikle güvenli kabul edilir.
Bununla birlikte, bazı katkılara karşı bireysel hassasiyetler veya alerjik reaksiyonlar gelişebiliyor; örneğin sülfitler bazı hassas bireylerde astım benzeri belirtilere yol açabiliyor. Özellikle hassas bağırsak yapısına sahip bireyler, alerjik bünyeliler veya belirli gıda katkılarına duyarlılığı bilinen kişilerde sindirim sistemi rahatsızlıkları veya immün yanıtlar görülebiliyor. Çocuklar ve kronik hastalığı olan bireyler, vücut ağırlıkları ve mevcut sağlık durumları nedeniyle gıda katkılarına karşı daha dikkatli izlenmesi gereken gruplar olarak değerlendiriliyor.
Bunun ötesinde, hangi katkıyı ne miktarda aldığını bilmeyen bir tüketici, teorik olarak günlük tolerans seviyelerini aşma riskiyle karşı karşıya kalabiliyor. Sabah kahvaltıda bir fırın ürünü, öğle yemeğinde işlenmiş et ürünü, akşam hazır gıda… Her bir ürün mevzuata uygun olsa da, kümülatif maruziyet olarak adlandırılan toplam alım seviyesinin kontrolü tüketici açısından güçleşebiliyor.
Tüketici Haklarınızı Biliyor musunuz?
Türk gıda mevzuatı, tüketicinin ne yediğini bilme hakkını açıkça koruyor. 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu, gıda işletmelerini güvenli gıda üretimi ve doğru bilgilendirme konusunda sorumlu tutarken, Türk Gıda Kodeksi Gıda Etiketleme ve Tüketicileri Bilgilendirme Yönetmeliği bu süreci ayrıntılı şekilde düzenliyor. Bu düzenlemeler, tüketicinin gıdanın bileşimi, katkı maddeleri ve alerjenler hakkında doğru ve yanıltıcı olmayan bilgi almasını güvence altına almayı amaçlıyor.
Ancak uygulamada, özellikle açıkta satılan ürünlerde bu hakların her zaman tam olarak hayata geçirilmediğine dair saha gözlemleri ve denetim raporları bulunuyor. Tüketici olarak içerik bilgisi talep etme hakkınız var ve satıcı, ilgili mevzuat gereği, bu bilgiyi size sunmakla yükümlü. Tarım ve Orman Bakanlığı‘nın resmî kontrollerinde, gıda işletmelerinin hem hijyen koşulları hem de mevzuata uygun etiketleme ve bilgilendirme yükümlülükleri denetleniyor.

Etiket Olmayan Ürünler Karşısında Yapılması Gerekenler
- Satış noktasından ürünün bileşenlerini ve varsa kullanılan katkı maddelerini içeren yazılı içerik listesi talep edin
- Üretici veya tedarikçi firma bilgilerini öğrenin ve gerekirse doğrudan iletişime geçerek ürün spesifikasyonunu isteyin
- Gıda güvenliği ve mevzuata aykırılık şüpheniz varsa, Tarım ve Orman Bakanlığı il müdürlüklerine veya Alo 174 Gıda Hattı’na başvurarak ürünün denetlenmesini talep edin
- Şeffaf bilgi sunmayan satıcıları tercih etmeyerek, bilgi talebinize yanıt veren işletmeleri desteklemeyi değerlendirin
Bilinçli Seçim Nasıl Yapılır?
Poğaça alırken dikkat edilmesi gereken ilk nokta, ürünün nereden geldiği. Küçük üretici mi, büyük endüstriyel tesis mi? Her ikisinin de artıları ve eksileri var. Büyük tesisler genellikle daha sıkı resmi denetimlere ve standardizasyon süreçlerine tabi olurken, küçük işletmelerde üreticiyle yüz yüze iletişim kurabilmek, kullanılan malzemeleri doğrudan sorma imkânı sunabiliyor. Şeffaflık ve bilgi paylaşımı, işletme büyüklüğünden çok işletmenin yaklaşımıyla ilişkili.
İkinci önemli nokta, ürünün görünümü ve kokusu. Geleneksel tariflerle ve katkısız üretilen hamur işleri, genellikle kısa sürede bayatlama ve sertleşme eğilimindedir. Raf ömrünü uzatmak için kullanılan bazı yağlar, emülgatörler ve enzimler ise ürünün daha uzun süre yumuşak kalmasına katkıda bulunabilir. Aşırı parlak, çok uzun süre tazeliğini koruyan ve oda sıcaklığında günlerce yumuşak kalan poğaçalar, formülasyonda raf ömrü ve doku geliştirmeye yönelik katkıların kullanılmış olabileceğini düşündürebilir.
Ev Yapımı Poğaça: En Güvenli Alternatif
En güvenli yol, poğaçayı evde yapmak. Böylece kullanılan malzemeler üzerinde tam kontrole sahip olur, hangi yağ, un ve ek bileşenleri kullandığınızı net olarak bilirsiniz. Ev yapımı yemeklerin, işlenmiş ve paketli gıdalara kıyasla katkı maddeleri açısından daha sınırlı olduğu ve bu nedenle katkı maruziyetini azaltabileceği, beslenme rehberlerinde de vurgulanan bir noktadır. Evet, zaman alıyor ve pratik olmayabilir; ancak özellikle küçük çocuklu aileler için bu çaba, işlenmiş gıda tüketimini azaltma stratejileri arasında önerilmektedir. Hafta sonu toplu üretim yapıp ürünleri uygun şekilde dondurarak saklamak, hem ekonomik hem de pratik bir çözüm sunabilir.
Sektör ve Denetim: Değişim Şart
Gıda üreticilerinin ve satıcılarının şeffaflık konusunda daha cesur adımlar atması gerekiyor. Katkı maddesi kullanımı, özellikle raf ömrü ve ürün standardizasyonu gibi nedenlerle bazı ürün gruplarında teknolojik olarak kaçınılmaz görülebilir. Ancak bunu gizlemenin hiçbir haklı gerekçesi yok; mevzuat da tüketicinin yanıltılmamasını, katkıların doğru beyanını zorunlu kılıyor. Uluslararası literatür, bileşenleri ve katkıları açıkça beyan eden, şeffaf iletişim kuran markaların tüketici güvenini daha kolay kazandığını gösteriyor.
Denetim makamlarının ise açıkta satılan ürünler konusunda daha etkin olması şart. Açıkta satılan ürünlerde periyodik denetimlerin, sadece hijyen koşullarını değil, alerjen bildirimi ve bileşen bilgisinin tüketiciye sunulup sunulmadığını da içerecek şekilde güçlendirilmesi, tüketici bilgilendirilmesi açısından önem taşıyor. Tüketicinin bilgilendirilmesi bir lütuf değil, ulusal mevzuat ve AB uyum süreci çerçevesinde tanımlanmış temel bir hak.
Günlük Hayatta Uygulanabilir Öneriler
- Her zaman içindekiler listesini okuyun; özellikle alerjenler, katkı maddeleri ve E kodları hakkında temel bir bilgi edinmek, seçim yapmanızı kolaylaştırır
- Mümkünse sade, az bileşenli ürünleri tercih edin; beslenme rehberleri, daha az işlenmiş ve daha kısa içerik listesine sahip gıdaların tercih edilmesini genel bir prensip olarak önermektedir
- Güvendiğiniz, içeriği açıkça paylaşan ve sorularınıza yanıt veren şeffaf satıcılarla uzun vadeli ilişki kurun
- Çocuklarınıza da yaşlarına uygun şekilde etiket okuma ve içerik sorgulama alışkanlığı kazandırın
Poğaça gibi gündelik bir gıdanın bile içinde katkı maddeleri barındırabileceğini bilmek, korkutucu değil bilinçlendirici olmalı. Bilimsel değerlendirmelere göre onaylanmış katkı maddelerinin belirlenen sınırlar içinde kullanımı genel olarak güvenli kabul edilse de, ne yediğini bilmek ve tercihini buna göre yapmak tüketicinin temel hakkı. Tüketici olarak haklarımızı biliyor ve kullanıyorsak, sektör de zamanla daha şeffaf olmaya yönelecektir. Sağlıklı beslenme bireysel bir tercih gibi görünse de, aslında toplumsal bir dönüşüm gerektiriyor. Bu dönüşüm, sorular soran, cevap arayan ve hakkını bilen tüketicilerle başlıyor.
İçerik Listesi
